26 Nisan 2012 Perşembe

RAZI OLMANIN HAFİFLİĞİ

Hepimizin, kendi hayatını film şeridi gibi gözünün önünden geçirdiği zamanlar olmuştur muhakkak. Kendiyle hesaplaştığı, bazen özlediği, bazen hatırlamak bile istemediği anlar olmuştur.. Keşkeler, belkiler.. Bazen yaptıklarımızdan, bazen yapmadıklarımızdan duyduğumuz pişmanlıklar.. Bazen umduğumuzu bulamamanın karamsarlığı, bazen bulduklarımızla yetinmeyişimiz.. En sevdiklerimiz için yaptığımız fedakarlıkların karşılığını göremediğimiz zamanlarda oldu ..  Üzüldük, darıldık belki..  Zaman geçtikçe herşeyin, herkesin değişebileceğini öğrendik. Hayatımızın merkezinde daima Allah'ın olması gerektiğini , eğer o merkeze birini koyarsak Allah'ın bizi onunla sınadığını öğrendik.. Hayatımızda yaşadığımız olumsuzlukların faturasını birilerine çıkarmak yerine, kendimize ders çıkarmayı öğrendik. Allah neylerse güzel eyler olgusunu zihnimize kazıdık.. Tahammüllerimiz azaldı, zamanla hoşgörümüzü aldı götürdü iyi niyetimizden istifade eden insanlar.. Gözlerimizin içine bakarak yalan söyleyen insanlar güven duygumuzu da yanlarında götürdü. Yaşanmışlıkların ağırlığı beyazlayan saçlarımızda ağırlaştı. Öğrendik, öğretildik  hayatın acı ve zor tarafını..Sonra etrafımıza baktık budanan ağaçları gördük, öğrendik ki yeni ve taze dallar için budanmak gerekiyordu..yanmak için pişmek gerekiyordu. Ama şunu da  unutmadık. Cennetin kapısındaki meleğin adı Rıdvan'dı. Rıdvan razı olmaktı. Biz Allah'ın bize yaşattıklarından Razı olmak, Her şeyin bir sebebinin  olduğunu bilmek durumundaydık.Aksi halde önümüze çıkan her taşın sorumlusunu arayıp, isyan edenlerden oluruz  Allah korusun!!   Allah bizi Razı olduklarından Razı olanlardan eylesin İnşallah!
Yazımı Hallac-ı Mansur'un  çok sevdiğim bir sözü ile tamamlamak isterim.
"Allahım! İnsanlar seni verdiğin nimetler yüzünden severler; bense seni verdiğin belalar yüzünden severim." Hallac-ı Mansur

28 Şubat 2012 Salı

ALA DERGİ DEKİ YAZIM=> http://aladergi.com/2012/dryurtc/yalnizlik/


ALLAH VAR! YALNIZLIK YOK!
Yazan: Derya URTAÇ
“Sümbül efendi, kendisinin bir gün cemaate çıkmasını dönemin Padişahı ister, her ne kadar çıkmak istemese de Padişahı kıramaz. Sohbet etmek istememe sebebi, içinden birşey anlatmak gelmeyişidir. Zira tasavvuf ehli anlatmak için birşey anlatmaz, ilham üzere muhabbet eden zatlardır.
Hutbeye çıktığında camiyi hınca hınç dolduran cemaate seslenir;
- “Ey Cemaat siz istiyorsunuz ben size birşeyler anlatayım, o sevap bu günah… aslında öyle uzun uzadıya anlatılacak pek bişey yok, bir soru var ki kim ki o soruyu cevaplarsa kurtulur.” Cemaat merak içinde bekler o söz ne diye,
Sümbül efendi buyurur;
- “Mevla mahşerde size buyurucak, “Ben, siz yatarken, kalkarken, üzüldüğünüzde, sevindiğinizde, hastalığınızda, her an  her dakika sürekli sizinle beraberdim, sizi hiç yalnız bırakmadım da ya siz kimle beraberdiniz?”"
Bu durum üzerine devam eden sohbetin manevi ağırlığını kaldırayaman cemaatten bayılanlar olduğu gibi, orada canını verenlerde olmuştur… “
Bu sohbeti M. Fatih Çıtlak Hoca’dan dinlediğimde epey düşündüm biz bu soruya olumlu cevap verebilecekmiyiz, her an Allah’ın yanımızda olduğunu düşünerek hareket  ediyor muyuz?
Çoğu zaman yalnızlıktan şikayet eder insanlar. Kalabalığın içinde kendini yalnız hissederler. Biz hiç bir zaman yalnız olmadık olamayız da… Bizi her koşulda yalnız bırakmayan rabbimiz ve onun sonsuz rahmaniyeti, rızkı ve merhameti. Bazen hayatımızın merkezine en sevdiklerimizi koyarız.. Kimimiz eşimizi, kimimiz evladımızı, kimimiz annemizi babamızı, o zaman yaşadığımız kayıplar, hezeyanlar hayatımızda derin yaralar açar. Oysa hayatımızın merkezinde daima Allah olmalı. Her an yanımızda bizi gözeten koruyan bizi hiçbir zaman yalnız bırakmayan Allah (c.c)
Bu bilinçli yaşamak bize yanında huzuru, mutluluğu getirecektir muhakkak ve tabi ki sorumluluğu da.. Mahşerde bu  olumlu cevap verenlerden oluruz inşAllah..

18 Şubat 2012 Cumartesi

ALA DERGİ DEKİ YAZIM=> http://aladergi.com/2012/dryurtc/yapan-yaptiran-allah/


3
Âlâ

YAZAN: 
/  / BIR YORUM YAZIN!
Masamın üstünde duran kaktüse benzetiyorum hayatı; biz kaktüsün dibinde tepesine çıkmaya çalışan insanlar, ellerimize dikenler batsa da, ellerimiz kanasa da, acı çeksek de, zirveye, zirvedeki güzelliğe varmak için çabalıyoruz. Kimimiz  o acıya dayanamayıp yarı yolda bırakıyoruz tırmanışımızı. Kimimiz o acıya dayanıp zirveye, zirvedeki çiçeğe, güzelliğe, başarıya ulaşıyoruz. Düz yolda yürüyerek vardığımız yer mi daha değerlidir, yoksa zorluklar çektiğimiz ve o zorlukların üstesinden gelmeyi başardığımız çetrefilli yolun sonu mu?…
Kaçımız çektiği acılara karşı dirayetli davranan, herşeyin Allah’tan geldiğine inananıp sabredenlerden…
Kaçımız olumsuzluklara karşı şikayet etmeden, ağlanıp sızlanmadan dirençli ve sabırlı olanlardan…
Kaçımız mutlu-mutsuz günleriyle hayatından ziyadesiyle memnun olanlardan…
Kaçımız bardağın dolu tarafıyla meşgul…
Biliyor muydunuz firavunun hayatı boyunca bir kez  başı bile ağrımamıştır . Peygamberlerin çektiği acıları, hastalıkları ve sıkıntıları düşünün bir de.. Mesela Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed(S.A.V) hayatı mücadeleyle geçmiştir. Evlatlarını kaybetmiştir. Evlat acısı ne büyük bir acıdır. Onlar peygamberdi, günahsızlardı, Allah’ın en sevdiği kullarıydı. Onlar ne acılar, ne zorluklar, ne yokluklar çekmişlerdi.. Hz Yusuf’un hayatını düşünün bir de, kölelikten, zindandan, mısır sultanlığına…
Hz.Mevlana Celaleddin RUMİ ne güzel  söylemiş;

Bu konuda bizi rahatlatan ve aklımızdan çıkarmayacağımız tek şey şu olmalı; Yapan, Yaptıran Allah!

10 Şubat 2012 Cuma

ALA DERGİ DEKİ YAZIM=> http://aladergi.com/2012/dryurtc/samimiyet/

YAZAN: 
/  / 3 YORUM
Biz ki;
Müslüman kardeşleriz,
Biz ki; tebessümün sadaka olduğunu bilenlerdeniz, biz ki ne olursan ol, hangi mevkide olursan ol, cebinde kaç para olursa olsun hayatın sonunda ölüm olduğunu ve bu saydıklarımın hiçbirinin ehemmiyetinin kalmadığını bilenlerdeniz.
Etrafıma bakıyorum narsist, kibir dolu, samimiyetsiz insanlar… Bazıları mevkilerinin gölgesinin altında.. Bazıları paralarının.. Bazıları egolarının…
Biz, müslümanlığı en güzel şekliyle yaşamaya çalışan, örnek alınacak, parmakla gösterilecek insanlardan olamazmıydık..
Biz bir kalp kırmanın kabeyi yıkmak derecesinde vahim birşey olduğunu bilerek davranamazmıydık çevremizdekilere…
Alçakgönüllüğün, güleryüzlülüğün, tevazunun insanı ne kadar yücelttiğinin farkına varamazmıydık…
Ölmeden önce ölünün hadis-i şerifini düşünüp kötü huylarımızı benliğimizi(egomuzu) öldürseydik.. hafifleseydik.. hiçliğin tadına varabilseydik..  çok mu zordu…
DERYA URTAÇ